27 Aralık 2013 Cuma

Yara Kabuğu


Bu derdim ilk başladığında daha çok ama çok küçüktüm. Anaokulunda başlamıştı her şey. Biz neyin başladığının farkında bile değildik.

Bir gün sıradan bir güne uyandığımı düşünüyordum. Annemin yaptığı güzeller güzeli kahvaltıdan aşırmak üzere mutfak masası üzerine konuşlanmış sofraya yönelmişken, annem beni yakaladı ve elimi yüzümü yıkamak üzere lavaboya gönderdi. Bende bu görevimi yerini getirmek üzereyken elimdeki yara dikkatimi çekti. Başlarda bunu aldırmadım ama bir yandan da aklımın bir köşesinde duruyordu. Durmasaydı bile elimin bir köşesindeydi ve günler geçtikçe büyümeye başladı. Sınıfta öğretmenimiz el ele tutuşmamızı ve bir daire oluşturmamızı söylediğinde, elimi tutan çocuk elimi fark edip, hocaya elimi tutmak istemediğini bağıra çağıra belirtti. O günden sonra bana "Kabuk" lakabını taktılar ve etrafımdaki insanlar birer birer azalmaya başladı. Yanımda duran düşünceli insanlar vardı ama annemle beraber şehir şehir tedavi tedavi koşmaktan onları da kaybediyordum. O zamanlar kabuk daha yayılmamıştı. Buna rağmen insanlar benimle dalga geçiyordu. Aynısı bir başkasına olsa ne yapardım diye düşündüğüm zaman, herkesten daha çok bir şekilde kendimden uzaklaşmaya ve kendime lanet okumaya başlamıştım. Lanet okuyordum çünkü sırf annem her zamanki gibi benim üzerime çok düşecek ve beni ilgisiyle boğacak diye ona kaşıntılarımdan bahsetmedim. Eğer ona sıkıntımdan bahsetseydim, doktorların dediğine göre erken teşhis ile bu illetten kurtulabilirdim. İşte bu yüzden bencilliğimin cezasını çekiyordum. Bunu hakettiğime kendimi inandırdım. Bu yükümü biraz olsun hafifletti. Ama yara büyüdükçe içimdeki sıkıntı da büyüdü ve yük giderek tekrar ve tekrar ağırlaştı.

İlk ve ortaokulda bana Kabuk demeye devam ettiler ama tüm bunlar beni yordu ve bir iyileşme süreci olan kabuğa veda ettim. Bu psikolojik bir şeydi. Kendi kendimi iyileşmekten alıkoydum.

Liseye geldiğimde artık hareket edemeyecek hale gelmiştim. Yara her tarafımı sarmıştı ve liseyi yarıda bıraktım. Buraya kadar beni koruyan bir kaç kişi olmuştu. Bu yaraya isteyerek sahip olmadığımı ve bana yapılan haksızlığı başkalarına anlatmaya çalışanlar oldu. Onlar olmasaydı şimdiye kadar dayanamazdım. Onlara bir teşekkür borçluydum ama ağzım yaralarla dolu olduğundan konuşamıyordum.

Artık doktorlarda benden ümitlerini kesmişlerdi ve namım benden önde gidiyordu. Bana bakacak kimse kalmamıştı. Ne annemin gücü vardı ne benim. Ne umudumuz vardı ne de umuttan haberimiz.

Serumla beslenecek derim dahi kalmamıştı artık. Nefes almak ve vermek birbirinden zor iki hadise olmuştu. Bu kadar zor olan bir şeyi daha fazla yapamazdım. Düşüncelerimde bile yara şekli vardı. Bir karikatür balonu çizselerdi başımın yanından o da yaradan meydana gelirdi.

Tam kararımı vermişken ve son nefesimi de benimle beraber boğacakken yaralarımda bir hareket meydana geldi. Gözüm ve kulağım, ağzım ve burnum açıldı. Karşımda doktor önlüklü biriyle annem duruyordu. Doktor kadındı ve daha önce görmediğim gözlerle bana bakıyordu. Hiçbir doktor bana böyle bakmamıştı. Kendimi bir denekten ziyade hasta gibi hissettiğim ilk andı. Bu sırada içeriye garip görünümlü biri girdi. Gömleğinde bir yaka kartı vardı ve yazıdan anladığım üzere bir psikiyatrist idi.

Bu da bir başka ilk idi. Ben annemin umudu yok zannediyordum. Bir yerde haklı, çoğu yerde haksızdım. Annemin umudu kendi için bitmişti. Daha doğrusu hiç başlamamıştı. Ama benim için hiç bir zaman bitmemişti. Onun sayesinde şimdi benimle ilgilenen ve benden iğrenmeyen, bana bakmayı kabul eden ve kurtarıcım olacak iki doktora sahiptim.

Yaralarım yavaş yavaş kabuk bağlamaya başladı. Fiziksel tedavimin yanında ruhsal destek de alıyordum. Sonunda biri ruhumu görebilmişti. Ve benim için o kabukları yamıyordu her yanıma. Yüzümü açan krem artık tüm bedenimdeydi ve yüzüm gibi bedeninde artık kabuk olmuştu.

Sıra son aşamaya gelmişti. Son defa her tarafıma krem sürdüler ve beni bir mumya gibi sardılar. Saatler sonra sargıları çözüp benin yerime kabuğu soydular. Kan revan içindeydim ama korkulacak bir şey yoktu. Beni tekrar sarıp çözdükten sonra geriye yara izi kalmıştı. Bu izler benim savaşımdan ve iki doktor dostumdan geriye kalan savaş ganimetlerimdi.

Anneme çok şey borçluyum. O benim yerime de umut etti ve asla pes etmedi. Onu çok seviyorum. O iki doktor, dünyada eşi benzeri görülmemiş iki doktor, onlara da çok şey borçluyum. Yara izlerimle beraber hayata tamamen farklı bir bakış açısıyla bakacağım. Böyle bir şey yaşadığım ve gençliğim heba olduğu için çok üzgün olsam da böyle harika üç insanı yakından tanıyabilmiş olmak benim için çok önemli. Her kötünün içinde de bir iyinin olduğunu böyle anladım. Lafı daha fazla uzatmak istemiyor ve sahneye bu iki şahane doktoru davet ediyorum. Onlar her şeyin iyisini hak ediyorlar. Söz sizde...

1 yorum:

  1. Sembolist olduğunu bilsem harika diyebileceğim bir hikaye fakat senin öyle şeyleri bu şekilde sembolleştirmeyeceğini bildiğimden; just, classic dog's story.

    YanıtlaSil