4 Temmuz 2014 Cuma

Arayış

Uzun zamandır ailemin gerçek çocuğu olmadığımı düşünüyordum. Elbette onlar benim annem ve babamlardı ancak biyolojik açıdan işler daha farklı olabilirdi. Bunun en belirgin ispatı da üç yaşımdan önce çekilen hiçbir fotoğrafımın bulunmamasıydı. Bir diğer kanıt ise ailemdeki hiç kimseye benzemiyor oluşumdu. Bu fikirler aklımı kurcalarken bu olayı araştırmaya karar verdim. Aileme haber vermek istemedim çünkü onlar bana durumu anlatmak isteselerdi bunu vakti geldiğinde anlatırlardı diye düşündüm. Ben üzülmeyeyim diye bana gerçeği söylememiş olabilirlerdi ve bende onları üzmemek için tahmin ettiğim gerçeğe dair bir şey söylemedim ve işe koyuldum. Bundan onsekiz yıl önce bir şeyler olmuş olmalıydı. Yoktan var olacak değildim.

Günümüz teknolojisiyle bir şeyleri bulmak çok kolaydı. Gene de pek de yakın olmayan bir geçmiş için ve bilinmeyen bir arayış bu işi zora sokmuştu. Ancak böyle şeylerde fena sayılmazdım ve aradığım şeyi bulmuştum. Bulmuştum bulmasına ama karşılaştığım gerçek beni derinden sarsmıştı. Haberde yazana göre on sekiz sene önce annemle beraber araba kazası geçirmişim ve annem o gün ölmüş. Bize çarpıp kaçan kişi ise asla bulunamamış.

Çocukluğumdan beri bir kabus görürüm. Her seni aynı gün gördüğüm bu rüyada daha önce hiç görmediğim bir kişi vardır. Ancak bilinen bir gerçeğe göre daha önce görmediğimiz kişileri rüyamızda göremeyiz. Öyleyse ben bu adamı bir yerde görmüş olmalıydım. Aklımda olan şey sadece adam da değildi. Kırmızı renkli bir kamyon ve bu kamyonun plakası da aklımdaydı. Seneler boyu tekrar tekrar gördüğüm şeyin ne olduğunu sonunda anlamıştım. Bugüne kadar önemsiz bir şey olduğunu düşünmüştüm ancak bugün gördüğüm şeyin ne olduğunu anlamıştım. Derhal o plakanın kime ait olduğunu öğrendim ve bir müddet ne yapacağımı düşündüm. Aklıma bir plan geldiğinde ise bunu hızlı bir şekilde uygulamaya koydum.

Aradan o kadar çok zaman geçmişti ki ve ben bu olay yaşandığında o kadar küçüktüm ki anneme karşı herhangi bir şey hissetmiyordum. Ancak benden annemi alan bu adama karşı duyduğum hisler beni bile korkutmuştu. İşte bu yüzden ona bir ders vermeliydim.

Annemin o gün giydiği kıyafetlere benzer şeyler yaptırdım ve annemin saç renginde ve şeklinde bir peruk aldım. Bu adamın işini öğrendim ve takip ettim. Her gün belirli yollardan geçiyordu ve bu onu korkutmak için bana harika bir şans veriyordu. Tamamiyle anneme benzemek üzere kendimi bir kaıdna benzetecek her şeyi yapmıştım ve bir kaç ay boyunca belirli aralıklarla adamın rotasında bir kaldırım kenarında öylece durdum. Ancak bunun pek de bir işe yaramadığını anladığım zaman planımı bir adım ileriye taşımaya karar verdim. Adresini aldığım bu adamın evine gidip kapısın çaldım. Kapıyı açtığında yüzü bembeyaz olmuştu ve bir süre boyunca kendine gelemedi. Bir kaç dakika bakıştıktan sonra kendine gelen adam bana güler yüzle bir şeyler söylerken bir yandan bacağını titreyen eliyle sıkıyordu. Bir süre daha adama bakıp orayı terk ettim.

Daha fazla bir şey yapmama gerek olmadığını o an anlamıştım. Ve bir sonraki günün gazetesi düşüncemi doğrulamıştı.

Adam teslim olmuştu.

Teslim

Kamyonumu ikinci şoföre teslim ettikten sonra evimin yoluna koyuldum. Yolun yarısını geçmiştim. O düşünceler sarmıştı tekrar aklımın dört bir yanını. Aklımda hep o vardı. O olaydan sonra yüzünü asla unutamamıştım. Yaptığım şey affedilemezdi ve hayatımın sonuna kadar bunun acısını çekecek, yükünü taşıyacaktım.

Eve geldiğimde güzel bir uyku çekmek istedim ve kendimi direk koltuğa attım. Beni evde bekleyen kimse yoktu ve bu bir yandan kötü, bir yandansa iyi bir şeydi. Yalnız yaşamayı sevdiğim için benim için daha iyiydi.

Her zamanki gibi kamyonumla beraber teslimat yapıyordum. Ancak fazla yorgun olduğum için gözlerim uzun bir süre kapalı kaldı. Gözlerimi açtığımda önümde bir araba vardı ve görünüşe göre kırmızı ışıkta geçmiştim. Arabanın içinde görebildiğim bir kadın ve korku dolu yüz ifadesiydi. Çarpışma yaşanacakken terler içinde çalan kapı sayesinde uyandım. Kapıyı açtığımda karşımdaki kişiye gördüğüme hiçbir hücrem inanamamıştı. İşte biraz önce kabusuma konuk olan, yıllardır içimi kemiren insan karşımdaydı. Bir süre boyunca ne konuşabildim ne de hareket edebildim. Hatta ve hatta gözlerim dahi kararmıştı. Kendime geldiğimde o hâlâ karşımdaydı ve onu tanımıyormuş gibi yapmaya karar verdim. Güleryüzle karşıladıktan sonra ne istediğini kibar bir şekilde sordum. Hiçbir şey söylemeden yüzüme bakıyordu. Yine gördüğüm o hayallerden biri olduğuna kanaat getirdim. Kazadan sonra her gün bir köşede onu görür olmuştum. Ancak bugüne kadar hiç bu kadar net bir şekilde görmemiştim. Artık düşünemiyordum. Kapıyı kapattıktan sonra bir kaç adım attım ve bilincimi kaybettim.

Kendime geldiğimde evin içi kapkaranlıktı. Ayaklanıp dışarı çıktım ve gazete bayiilerinden birine gittim. O günden bir sonraki günün gazetesini arıyordum. Bulmak epey zor olmuştu ama bulmuştum. Aradığım haber de işte oradaydı. Onun fotoğrafı sayesinde bunu anlamıştım. Başlık şöyleydi; "Talihsiz bebek yetim kaldı."

Kalbim deli gibi atıyordu ve bedenim eriyen bir buz gibiydi. Onca sene bunun farkına bile varmamıştım. Çarptığım arabanın içinde biri daha vardı! Hem de masum bir çocuk! Tanrım! Ben yapmıştım! Çoktandır yapmam gereken şeyi yapmaya karar vermiştim.

Teslim oldum.

1 Temmuz 2014 Salı

Na-fâni Dünya

İntihar eyleminden ve bu eylemi gerçekleştirmekten korktuğum için kendi çizdiğim yolda kendime işkence ettiğim bir başka gündü. Pişman olduğum yüzlerce karar, değiştirmek istediğim binlerce an vardı. Ama geçmişe bakarak yaşamak günümü bozguna uğrattığı gibi geleceğime de köstek oluyordu. Kendim içim çizdiğim yol başkalarının düşüncesiyle şekillenmemiş olsaydı, hayatımdan bu kadar pişman olmazdım. Başkalarını tatmin etmeye çalıştıkça kendi hayallerimi körelttim ve onları çoktandır unuttum bile. Yaşamayı unuttum. Kendime cesaret verip ölmeliydim. Ancak bunu yapamayacak kadar korkak biri haline gelmiştim. Bana deli cesaretini verebilmesi için ilaç ve içkiye başvurdum. Romantik bir ölüm peşinde değildim ve beni anında öldürecek bir şeyler arıyordum. Bunun için şehrin en yüksek binasına çıktım ve ardımda büyük bir leke bırakacak şekilde ölmeye karar verdim. Beni yanlış yönde şekillendiren her insan için ayrı bir damla kanımla beraber asfalta resmimi yapıştıracaktım.

Asansörle çıkılabilecek katları katettikten sonra bir kaç katı da merdivenle çıkmıştım. Hiçbir şekilde ritmimi değiştirmeden yürüdüm ve kendimi boşluğa bıraktım. Rüzgar nefes almamı zorlaştıracak derece de büyük bir basınçla beni ezerken ben taklalar atarak yere yuvarlanıyordum. Nefes almaya çalışsaydım bu benim için işkenceden farkısz olurdu ve ben sadece ölmek istiyordum. Düşüncelerimi bir kenara bıraktım ve onlarla beraber yere yapıştım.

.
.
.

Ancak bir şey oldu ve ölmemiştim. Üzerimde kanlar vardı, kıyafetlerim yırtılmıştı, vücudumda ağrı hissediyordum. Ama ölmemiştim. Bu nasıl olabilirdi ki? Etrafıma toplananlarda aynı tarz soruları kuru bir gürültüyle etrafa saçıyorlardı. Kalabalığı gören duruyor, kimi arabasından iniyor, kimi pencereden bakıyordu.

Herkesin şaşkınlığına elini yüzünü silkip kendine getiren bir olay gerçekleşti. Konuşulanlardan ve bağıran bir adamdan anladığım kadarıyla, birinin arabası çalınmıştı. Çok hızlı bir şekilde caddeye fırlayan arabaya hatrı sayılır bir hızla gelen bir kamyon çarptı ve büyük bir gürültü meydana geldi. Etrafımdaki kişiler olay çevresine ilerlerken kimse beni kaldırmak için yeltenmemişti bile. Kendi çabamla yerimden kalkıp olay yerine ilerleyince kamyon sürücüsünü de hırsızı da kanlar içinde arabalarından fırlamış bir şekilde etrafa savrulmuş bir halde gördüğümde beni şaşırtan şeyin ikisininde hiçbir şey olmamış gibi hareket edebiliyor olmalarıydı.

Günler ve aylar geçtikten sonra bu ve bunun gibi olaylar sıkça duyuldu ve artık heyecan verici bir haber olmaktan çıkmştı. Hiçkimse ölemiyordu ve herkes bunun tadını çıkartıyordu. İşi gücü bırakan insanlar sadece keyiflerine göre takılıyorlardı. Ancak aradan kısa bir müddet geçtikten sonra sadece tüketici haline geçmiş olan bu insanlar bir şeylerin farkına yavaş yavaş da olsa farkına varmaya başladılar. Ancak bu farkındalık haddinden fazla geç ortaya çıkmıştı. Yaşamayı beceremeyen insanlar ölemediklerinin farkına vardıktan sonra  yaşamamayı becermeye yaşadıklarını zannettikleri bir illüzyon içerisinde başladılar. Ve bu insanlığın sonunu hızlı bir şekilde getirdi. Kimin umrundaydı ki? Zaten kimse ölmüyordu! Ama olay şuydu ki; Kimse yaşayamıyordu da.

Yüzyıllar boyu ölümsüzlüğü arayan insanlar nasıl olduğunu belki de asla anlayamayacakları bir sebepten dolayı ölümsüzlüğe kavuştuklarından kısa bir süre sonra ölmenin yollarını arar olmuşlardı ve bu kim ne derse desin acınası derecede komik bir hadiseydi. Bu arayışın sonuç vermeyeceğine inananlar ortaya çıkmıştı ve bu insanlar ölmek için değil yaşamak için bir yol aramaya koyuldular ve bu arayış insanların pişmanlıklarını ve bir zamanlar yaşayamadıkları hayatları yaşamaları için kullanabilecekleri fırsat haline geldi. Bu insanlardan biri de bendim ve ölmek için değil yeniden doğmak için yaşamaya koyuldum.

İşte gidiyorum!