8 Mart 2014 Cumartesi

Bilgilendirme

Tanrı - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2013/12/tanr.html hikayesinden sonra
Uyanış - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2014/02/uyans.html adlı hikaye okunmalıdır.


Dilenci - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2014/02/dilenci.html hikayesinden sonra
Yardım - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2014/02/yardm.html hikayesi okunmalıdır.

Misafir - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2014/03/misafir.html hikayesinden sonra
O Adam - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2014/03/o-adam.html adlı hikaye okunmalıdır.

Teslim - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2014/07/teslim.html
Arayış - http://kelimelerdenhikayeler.blogspot.com.tr/2014/07/arays.html

Bu hikayeler birbirleriyle bağlantılıdırlar.

6 Mart 2014 Perşembe

O Adam

Tek başıma ev sahipliği yaptığım kasabamdan ayrılıp şehre çalışmaya gidiyordum. Bunu her gün yapmasaydım delirirdim biliyorum. Şehirdekilerden duyduğuma göre buraya "Hayalet Kasaba" diyorlarmış. Nedenini çok iyi biliyorum. Çünkü o çığı atlatan ve kasaba halkından geriye kalan tek kişi benim. Ve bu karların altında yatan ve buranın gerçek sahiplerinin mezarını elleriyle kazan kişi de benim. Çok iyi hatırlıyorum. Bir günde on kat yaşlanmıştım. Birden yetişkin olan bir çocuktum ben. Her şey o felaketle başladı. Onlar için yapabileceğim tek şey vardı ve ben bunu elimden geldiğince iyi bir şekilde yapacaktım. Bunu onlara borçluydum.

Kendimi ne zaman düşünceler içinde boğuluyormuş gibi hissetsem kendimi karların içine attım. Soğuk bir tokat beni kendime getirecek güçteydi. Bir kaç gün boyunca tüm tanıdıklarımı kendi ellerimle taşıyıp toprağın altına gömdüm. Bunu nasıl yaptığımı şu an bile bilmiyorum. O an elimde yapabilecek bir şeyler olmasa ve kendimi bir şeylerle meşgul etmeseydim, bu günlere gelemeyeceğimi de çok iyi biliyorum. Dediğim gibi bir günde yaşlandım. Bilge bir çocuktum. Olmak zorundaydım.

Bu görevi bitirdikten sonra kendime yeni bir meşgale bulmalıydım. Düşünmemek için elimden geleni yapmalıydım ve kendimi şehre giderken buldum. Herhangi bir uğraş beni rahatlatacaktı. İlk gördüğüm yere daldım ve orada o adamla tanıştım. Bana ışığı tanıtan adamdı o adam. Bende bir gün o adam olmak istiyordum. Bu isteğim yıllar boyu süren çıraklığım boyunca gitgide artmıştı. Yaşadıklarımı da öğrenen ustam bana aileymişiz gibi davranarak bana kucak açmıştı. O olmasaydı gerçekten ne yapardım bilmiyorum. Hayatta her zaman şanslı olamıyorduk ama zaman zaman da olsa şans benim bile yüzüme gülüyordu. Sıcak bir tebessümle başlayan harika bir kahkaha.

Her gün çalışıyordum ve her gün kasabaya geri dönüyordum. Bir daha asla orada uyuyabileceğimi düşünmüyordum ama o kasabayı orada görmek istiyordum. Oraya gözüm gibi bakmalıydım. Geriye kalan tek hatıram oydu ve ona çok iyi bakmalıydım. Ama yıllar sonra bir gün bir şey oldu. Kasaba yolunda bir hareketlilik gördüm ve bu hareket cümbüşünü sessizce takip ettim. Anlaşılan buraya birileri göç ediyordu. Günler boyu onları izledim. Çığın zarar verdiği her yeri tamir edip kasabada kalmaya başlayan bir grup insanın ihtiyacı olan tek şey yapay bir güneşti. Onlara birileri ışık götürmeliydi. Bir gece karanlığın kasabayı hapsetmesini bekledim ve elimde fenerimle çıktım yola. Kasabanın doğusundan köye yaklaşmaya başladım. Kasabanın yeni sakinleri beni sıcak dolu bir şekilde karşıladılar ve her gün onlardan birinin evinde kalmaya başladım. Her gittiğim evi ışıklandırmayı da ihmal etmiyordum. Onlar sayesinde yıllardır gelmediğim kasabama gelmiş aynı anda hep eski hemde yeni tanıdıklarımla beraber kalabiliyordum. Her ziyaretim eski bir dostla görüşmek gibiydi. Tüm ziyaretlerim sırasında fark ettiğim en önemli şey onların da bu yere yabancı hissetmeleriydi. Onlar da buranın misafirleriydi.

Onlar da gözlemlediğim bir diğer şey ise hangi eve gidersem gideyim gördüğüm bir şeydi. Minnettarlık duygusu. Oysa hikâyemi bilmiyorlardı ve beni bu topraklara geri getirdikleri için asıl minnettar olan bendim. Ama onlara trajedimi anlatamazdım. Onlar için bir şey yapmak istedim. Onlar için ve geçmişte kaybettiğim kasabam için.

Bu sıralarda ustamı kaybettim. İşimi de kaybettim. Ama üzülecek zaman hâla gelmemişti.

Kasabaya yeni ev sahiplerini getirmiştim. Bunu herkesin hareketlerinden anlıyordum. Artık daha rahattılar bu topraklarda. Artık sahiplenmişlerdi kasabayı ve bu sayede burası artık hayalet bir kasaba değildi. Aksine yıldız gibi parlıyordu gecenin zifiri karanlığına inat. Sanıyorum ki onlar için harika bir misafir olabilmiştim. Görevimi tamamladığımı düşündüğüm zaman kendimin farkına vardım. Vücudumun ve ruhumun. Artık bitap bir haldeydim ve kasaba halkından rica da bulundum. Bir kaç gün istirahat etmek üzere bana verdikleri bir eve çekildim. Günlerce ağladım. Günlerce yakardım. İçim dışına çıkana kadar ağladım. Acı dinsin istedim ama günler boyu bitmedi o acı. Ve bir gün zamanımın geldiğini anladım. Ağlamam durdu. Ben durdum. Bir daha hareket etmemek üzere durdum. Gözlerim kapandı ve gözümden düşen son bir damla mutluluk yaşıyla beraber kasabama veda ettim.

5 Mart 2014 Çarşamba

Misafir

Elinden tuttuğu babasıyla gündüzün nadir uğradığı anlardan birinde kasabayı çevreleyen dağların doğu yamacında resmedilmiş bir yüz gören küçük kız merakına yenik düşüp ona o kişiyi sormuş. Babası da kızına şöyle bir bakıp daha sonra da dağda ki yüze dönmüş ve anlatmaya başlamış.

"Sana da daha önce söylediğim gibi bu kasabaya biz göç ederek geldik. Bu evleri de biz yapmadık. Göçümüz esnasında bu yeri bulduk ve buraya yerleştik. O adam gelene kadar burası hayalet kasaba olarak anıldı. Güneş buraya pek uğramaz sen de bunu çok iyi biliyorsun. Biz buraya geldiğimizde bu gördüğün evler kırık dökük bir haldeydi. Kiminin çatısı kiminin bacası eksikti. Oturduk hep beraber çalıştık ve kasabaya biraz olsun çeki düzen verdik. Uzun bir yolculuktan geliyorduk ve başka bir yere gidecek gücümüz de yoktu. Yıllar boyunca kendimizi burada misafir gibi gördük ve bir türlü kendimizi evimizde hissedemedik. Şu an bu hissi hissetmiyorsun çünkü o hissi bu adam elimizden aldı ve yerine aitlik hissini koydu.

O adamın geldiği günü dün gibi hatırlıyorum. Oysa o zamanlar daha senden birkaç yaş büyüktüm. Karanlık bir günün karanlık bir vaktinde uzaklardan bir ışık hüzmesi belirdi. Zifiri karanlıkta bu ışık o tarafa bakan herkesin dikkatini çekmişti. Işık gitgide yaklaşıyordu ve hepimiz heyecana kapılmıştık. Çünkü gündüz vaktinden çıkalı daha bir kaç saat olmuştu ve karanlık kasabayı etkisi altına daha yeni yeni almaya başlamıştı. Tekrar gün yüzü görmemize daha çok vardı. Hepimiz nefeslerimizi tuttuk ve ışığın bize yaklaşmasını bekledik. Ve o an geldiğinde hepimiz o adamı gördük. Bu adam hepimizin şaşkınlığını gördü ve gülümeyerek bize baktı. Bu sıcak karşılamayı biz yapmalıydık çünkü ilk defa ev sahibi gibi hissetmiştik ve ilk misafirimizi sıcak bir gülümsemeyle karşılaması gereken kişiler de biz olmalıydık. Bu düşüncenin farkına herkes hemen hemen aynı anda vardı ve hep beraber adama gülümseyerek baktık. Sıcakkanlı bir kaçımız ise çoktan bu misafire sarılmıştı bile.

Günler, haftalar, aylar geçti ve bu adam her gün aynı saatte kasabaya geldi. Kasaba da sürekli kalmıyordu çünkü kendisini her daim bizim misafirimiz olmaya adamıştı. Her geliş gidişinde kasabaya ışık da getirdi. Bu ışık iki türlü ışıktı. Birincisi bizi karanlıktan koruyan ikincisi ise... Umut. Ne demek istediğimi şimdi anlayamıyor olsan da belki günün birinde anlayacaksın sevgili kızım.

Bu adam her geldiğinde başka bir evin misafiri oldu ve her gittiği eve layığıyla bir misafir oldu. Hepimiz yavaş yavaş ev sahibi olarak hissetmeye başlıyorduk. Seneler geçtikten sonra bu yeri artık evimiz olarak görmeye başlamıştık. Yıllardır bir misafir gibi davrandığımız bu topraklarda evimizde gibi hissetmenin bize verdiği mutluluğu sana anlatamam kızım. Bazı şeyleri sadece yaşayarak anlayabilirsin.

Bu adam bize umudu verdi. Bu adam bize ışığı getirdi. Bu adam bize evimizi verdi. Bu adam bizi biz yaptı. Karşılığında ne istedi biliyor musun? Yaptığı her misafirlikte gülen yüzler görmek istedi. Tek istediği buydu. O adam misafirliğini bitirince ardından ağlamayan hiç kimse yoktur. Hayır, üzüntüden değil kızım. Aksine saf mutluluktan.

Ve bir gün o adamın misafirliği sona erdi. Biz de o adamın anısına bu dağa onun yüzünü kazıdık. İşte bu adam, ardından güneşi getiren adam. Ve güneş kızım, söylememe gerek yok. Herkes gibi sende ne kadar değerli olduğunu biliyorsun."

Son sözlerini gözlerinde yaşlarla söyleyen adam, hikâyesini bitirdiğinde, yere oturduklarını ve kızının yüzünde bir gülümsemeyle kucağında uyuduğunu fark etti. Göz yaşlarını silerken yüzüne bir tebessüm kondurdu ve o adamın ardından güneşin doğuşunu bir kez daha izledi.