6 Mart 2014 Perşembe

O Adam

Tek başıma ev sahipliği yaptığım kasabamdan ayrılıp şehre çalışmaya gidiyordum. Bunu her gün yapmasaydım delirirdim biliyorum. Şehirdekilerden duyduğuma göre buraya "Hayalet Kasaba" diyorlarmış. Nedenini çok iyi biliyorum. Çünkü o çığı atlatan ve kasaba halkından geriye kalan tek kişi benim. Ve bu karların altında yatan ve buranın gerçek sahiplerinin mezarını elleriyle kazan kişi de benim. Çok iyi hatırlıyorum. Bir günde on kat yaşlanmıştım. Birden yetişkin olan bir çocuktum ben. Her şey o felaketle başladı. Onlar için yapabileceğim tek şey vardı ve ben bunu elimden geldiğince iyi bir şekilde yapacaktım. Bunu onlara borçluydum.

Kendimi ne zaman düşünceler içinde boğuluyormuş gibi hissetsem kendimi karların içine attım. Soğuk bir tokat beni kendime getirecek güçteydi. Bir kaç gün boyunca tüm tanıdıklarımı kendi ellerimle taşıyıp toprağın altına gömdüm. Bunu nasıl yaptığımı şu an bile bilmiyorum. O an elimde yapabilecek bir şeyler olmasa ve kendimi bir şeylerle meşgul etmeseydim, bu günlere gelemeyeceğimi de çok iyi biliyorum. Dediğim gibi bir günde yaşlandım. Bilge bir çocuktum. Olmak zorundaydım.

Bu görevi bitirdikten sonra kendime yeni bir meşgale bulmalıydım. Düşünmemek için elimden geleni yapmalıydım ve kendimi şehre giderken buldum. Herhangi bir uğraş beni rahatlatacaktı. İlk gördüğüm yere daldım ve orada o adamla tanıştım. Bana ışığı tanıtan adamdı o adam. Bende bir gün o adam olmak istiyordum. Bu isteğim yıllar boyu süren çıraklığım boyunca gitgide artmıştı. Yaşadıklarımı da öğrenen ustam bana aileymişiz gibi davranarak bana kucak açmıştı. O olmasaydı gerçekten ne yapardım bilmiyorum. Hayatta her zaman şanslı olamıyorduk ama zaman zaman da olsa şans benim bile yüzüme gülüyordu. Sıcak bir tebessümle başlayan harika bir kahkaha.

Her gün çalışıyordum ve her gün kasabaya geri dönüyordum. Bir daha asla orada uyuyabileceğimi düşünmüyordum ama o kasabayı orada görmek istiyordum. Oraya gözüm gibi bakmalıydım. Geriye kalan tek hatıram oydu ve ona çok iyi bakmalıydım. Ama yıllar sonra bir gün bir şey oldu. Kasaba yolunda bir hareketlilik gördüm ve bu hareket cümbüşünü sessizce takip ettim. Anlaşılan buraya birileri göç ediyordu. Günler boyu onları izledim. Çığın zarar verdiği her yeri tamir edip kasabada kalmaya başlayan bir grup insanın ihtiyacı olan tek şey yapay bir güneşti. Onlara birileri ışık götürmeliydi. Bir gece karanlığın kasabayı hapsetmesini bekledim ve elimde fenerimle çıktım yola. Kasabanın doğusundan köye yaklaşmaya başladım. Kasabanın yeni sakinleri beni sıcak dolu bir şekilde karşıladılar ve her gün onlardan birinin evinde kalmaya başladım. Her gittiğim evi ışıklandırmayı da ihmal etmiyordum. Onlar sayesinde yıllardır gelmediğim kasabama gelmiş aynı anda hep eski hemde yeni tanıdıklarımla beraber kalabiliyordum. Her ziyaretim eski bir dostla görüşmek gibiydi. Tüm ziyaretlerim sırasında fark ettiğim en önemli şey onların da bu yere yabancı hissetmeleriydi. Onlar da buranın misafirleriydi.

Onlar da gözlemlediğim bir diğer şey ise hangi eve gidersem gideyim gördüğüm bir şeydi. Minnettarlık duygusu. Oysa hikâyemi bilmiyorlardı ve beni bu topraklara geri getirdikleri için asıl minnettar olan bendim. Ama onlara trajedimi anlatamazdım. Onlar için bir şey yapmak istedim. Onlar için ve geçmişte kaybettiğim kasabam için.

Bu sıralarda ustamı kaybettim. İşimi de kaybettim. Ama üzülecek zaman hâla gelmemişti.

Kasabaya yeni ev sahiplerini getirmiştim. Bunu herkesin hareketlerinden anlıyordum. Artık daha rahattılar bu topraklarda. Artık sahiplenmişlerdi kasabayı ve bu sayede burası artık hayalet bir kasaba değildi. Aksine yıldız gibi parlıyordu gecenin zifiri karanlığına inat. Sanıyorum ki onlar için harika bir misafir olabilmiştim. Görevimi tamamladığımı düşündüğüm zaman kendimin farkına vardım. Vücudumun ve ruhumun. Artık bitap bir haldeydim ve kasaba halkından rica da bulundum. Bir kaç gün istirahat etmek üzere bana verdikleri bir eve çekildim. Günlerce ağladım. Günlerce yakardım. İçim dışına çıkana kadar ağladım. Acı dinsin istedim ama günler boyu bitmedi o acı. Ve bir gün zamanımın geldiğini anladım. Ağlamam durdu. Ben durdum. Bir daha hareket etmemek üzere durdum. Gözlerim kapandı ve gözümden düşen son bir damla mutluluk yaşıyla beraber kasabama veda ettim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder