5 Mart 2014 Çarşamba

Misafir

Elinden tuttuğu babasıyla gündüzün nadir uğradığı anlardan birinde kasabayı çevreleyen dağların doğu yamacında resmedilmiş bir yüz gören küçük kız merakına yenik düşüp ona o kişiyi sormuş. Babası da kızına şöyle bir bakıp daha sonra da dağda ki yüze dönmüş ve anlatmaya başlamış.

"Sana da daha önce söylediğim gibi bu kasabaya biz göç ederek geldik. Bu evleri de biz yapmadık. Göçümüz esnasında bu yeri bulduk ve buraya yerleştik. O adam gelene kadar burası hayalet kasaba olarak anıldı. Güneş buraya pek uğramaz sen de bunu çok iyi biliyorsun. Biz buraya geldiğimizde bu gördüğün evler kırık dökük bir haldeydi. Kiminin çatısı kiminin bacası eksikti. Oturduk hep beraber çalıştık ve kasabaya biraz olsun çeki düzen verdik. Uzun bir yolculuktan geliyorduk ve başka bir yere gidecek gücümüz de yoktu. Yıllar boyunca kendimizi burada misafir gibi gördük ve bir türlü kendimizi evimizde hissedemedik. Şu an bu hissi hissetmiyorsun çünkü o hissi bu adam elimizden aldı ve yerine aitlik hissini koydu.

O adamın geldiği günü dün gibi hatırlıyorum. Oysa o zamanlar daha senden birkaç yaş büyüktüm. Karanlık bir günün karanlık bir vaktinde uzaklardan bir ışık hüzmesi belirdi. Zifiri karanlıkta bu ışık o tarafa bakan herkesin dikkatini çekmişti. Işık gitgide yaklaşıyordu ve hepimiz heyecana kapılmıştık. Çünkü gündüz vaktinden çıkalı daha bir kaç saat olmuştu ve karanlık kasabayı etkisi altına daha yeni yeni almaya başlamıştı. Tekrar gün yüzü görmemize daha çok vardı. Hepimiz nefeslerimizi tuttuk ve ışığın bize yaklaşmasını bekledik. Ve o an geldiğinde hepimiz o adamı gördük. Bu adam hepimizin şaşkınlığını gördü ve gülümeyerek bize baktı. Bu sıcak karşılamayı biz yapmalıydık çünkü ilk defa ev sahibi gibi hissetmiştik ve ilk misafirimizi sıcak bir gülümsemeyle karşılaması gereken kişiler de biz olmalıydık. Bu düşüncenin farkına herkes hemen hemen aynı anda vardı ve hep beraber adama gülümseyerek baktık. Sıcakkanlı bir kaçımız ise çoktan bu misafire sarılmıştı bile.

Günler, haftalar, aylar geçti ve bu adam her gün aynı saatte kasabaya geldi. Kasaba da sürekli kalmıyordu çünkü kendisini her daim bizim misafirimiz olmaya adamıştı. Her geliş gidişinde kasabaya ışık da getirdi. Bu ışık iki türlü ışıktı. Birincisi bizi karanlıktan koruyan ikincisi ise... Umut. Ne demek istediğimi şimdi anlayamıyor olsan da belki günün birinde anlayacaksın sevgili kızım.

Bu adam her geldiğinde başka bir evin misafiri oldu ve her gittiği eve layığıyla bir misafir oldu. Hepimiz yavaş yavaş ev sahibi olarak hissetmeye başlıyorduk. Seneler geçtikten sonra bu yeri artık evimiz olarak görmeye başlamıştık. Yıllardır bir misafir gibi davrandığımız bu topraklarda evimizde gibi hissetmenin bize verdiği mutluluğu sana anlatamam kızım. Bazı şeyleri sadece yaşayarak anlayabilirsin.

Bu adam bize umudu verdi. Bu adam bize ışığı getirdi. Bu adam bize evimizi verdi. Bu adam bizi biz yaptı. Karşılığında ne istedi biliyor musun? Yaptığı her misafirlikte gülen yüzler görmek istedi. Tek istediği buydu. O adam misafirliğini bitirince ardından ağlamayan hiç kimse yoktur. Hayır, üzüntüden değil kızım. Aksine saf mutluluktan.

Ve bir gün o adamın misafirliği sona erdi. Biz de o adamın anısına bu dağa onun yüzünü kazıdık. İşte bu adam, ardından güneşi getiren adam. Ve güneş kızım, söylememe gerek yok. Herkes gibi sende ne kadar değerli olduğunu biliyorsun."

Son sözlerini gözlerinde yaşlarla söyleyen adam, hikâyesini bitirdiğinde, yere oturduklarını ve kızının yüzünde bir gülümsemeyle kucağında uyuduğunu fark etti. Göz yaşlarını silerken yüzüne bir tebessüm kondurdu ve o adamın ardından güneşin doğuşunu bir kez daha izledi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder