17 Aralık 2013 Salı

Öngörü

Ailemden uzakta okumak iyi gelir diye düşünmüştüm.  Bıkmıştım artık babamla annemin kavgalarından. Abimin yaptığını yapamazdım. Kendimi öldürmeye cesaretim yoktu. Bu kararı doğru bulmuştum. Yadırgamamıştım hiç. Ama doğru olanı yapmaya gücüm yoktu. Uzaklaşmak adına elimden gelen tek şeyi yaptım. Onları kırmadan uzaklaşmanın tek yolu farklı bir şehirde okumaktı.

Her şey güzel olacak diye düşündüm. Kendimi motive etmeye çalışıyordum. Çünkü tek dostum benden ve ailesinden uzaktaydı. Herkesten uzaktaydı. Bitkisel hayatta sözde yaşıyordu.

Hiçbir şey güzel olmamıştı. Uzaklaşacağım derken alakam bile olmayan bir bölüme gidiyordum. Oda arkadaşlarım sinir tiplerdi. Tek arkadaşımı ise şerefsizin biri benden almıştı. O şerefsize bir gün olsun lanet okumadan geçirmiyordum.

Arkadaşımı teknik ekipman yetersizliği yüzünden farklı bir şehre nakletmişlerdi. Ben de onunla aynı şehre gitmek istedim. Böylece ara sıra onunla tek taraflı konuşabilir. Yine ona dertlerimi anlatabilirdim. Kim bilir belki de duyardı.

Farkında bile olmadan ailemin kavgalarını özler olmuştum. Çünkü bana tanıdık gelen tek şey oydu. Bir de abimin anıları.

Ona ulaşabilmek için intihar mı etmeliydim yoksa ölsem yetiyor muydu bilemiyordum. Hâlâ kararsız aptal bir kızdım. Ve öfkeliydim. Etrafındaki sorunlu hayatlara karşı umursamazca gülen o neşeli insanlara öfkeliydim. Ben bu haldeyken onlar ne hakla gülüyordu? Benim dostum. Benim her şeyim. Benim tek şeyim, orada öyleyece yatarken ve şu ana kadar bana hep destek veren abim hayata elveda etmişken onlar ne hakla gülüyordu?

Bu çekilmez dünyada bir insan nasıl mutlu olabilirdi?

Yurda mümkün olabilecek en geç saatte gidiyordum. Okuldan en kısa sürede çıkıyordum. Okul ve yurt arasında kalan boş zamanımda insanlara bakıp onları inceliyordum.

Gülen, gülümseyen, somurtan, ağlayan… Bir sürü insan.

Mutluluğun formulü neydi?

İşte tam bu soruyu sorduğum anda aklımda iki sahne belirdi. İkisi de iki farklı rüya gibiydi ama başlangıçları aynıydı. “Görmemişin mutluluğu olmuş.” suratlı bir adamı görmemle. Göz açıp kapayıncaya kadar gördüğüm bu iki görüntü gerçekte iki farklı uzun sondan oluşuyordu. İki seçeneğim vardı. Birini seçecektim.

İlk seçeneğim mutluluktan sinirimi bozan adama karşı içimdeki devrelerin atmasıyla başlıyordu. Oturduğum yerden kalkıp adama doğru öfkeyle koştum. Hiçbir şeyin beni engelleyemeyeceğine emin bir şekilde tüm kuvvetimi toplayıp o sinir bozucu surata yumruğu indirdim. Etraftakiler olaya tepki verecekken ben koşmaya başladım. Artık dayanamıyordum. Arkamdan bir kaç bağrışma sesi duydum. Bu yüksek sesli ahmaklardan başka kimse yaptığımla ilgilenmemiş olmalıydı.

Doğruca tek dostumun olduğu hastaneye koştum. Yapacağım şeye karar vermiştim. Yapmadan önce dostuma bir kaç şey söylemeliydim. “Dostum. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Seni de beraberimde götürüyorum. Bir şekilde öteki tarafta buluşacağımıza inanıyorum. İnanmaktan başka çarem yok. Bundan sonrası varsa sizi ne olursa olsun bulacağım. Seni ve abimi. Eğer yoksa, elveda!”

Son sözlerimi söyledikten sonra dostumu hayata bağlayan kabloları parçaladım ve çatıya koştum. Abimin yolundan gitmeye cesaretimi bulmuştum. Kendimi bıraktım ve kablolar gibi parçalara ayrıldım.

İlk görüntüyü gördükten sonra parçalara ayrılan bedenimden korkmuştum. Ancak diğer gözümde bir başka görüntü daha oynuyordu. Ben o yolu seçtim. O seçenekle hayatıma devam ettim.

Bu seçenekte o sinir bozucu adamla başlıyordu. Ama bu sefer ilk görüntüden dolayı biraz daha sabırlıydım. O adamı yüzünü patlatmış kadar olmuştum. Dayandım ve bu adamı takip ettim. Yolda farklı ve değişik türden bir hareket yapmadı. Çeşitli yansımalardan gördüğüm kadarıyla yol boyunca gülümseyerek gitti. Evi olduğunu düşündüğüm yere geldiğinde, evine girmek yerine bahçesindeki toprağı eliyle açtı ve kocaman bir delik gözüktü. Bu delikten içeri giren adam bir daha dışarı çıkmadı. Toprak ise deliği tekrar kapamıştı. Bir süre bekleyip etrafı kolaçan ettikten sonra deliğin olduğu yere doğru gittim ve toprağı ellerimle eşeledim. Ama deliği bulamadım. Yurda döndüm.

Gece pek iyi uyuyamadım ve ertesi günü bekledim. Adamı buldum ve takibe tekrar koyuldum. Anlaşılan o delikten bir şekilde çıkmış olmalıydı. Aynı hareketleri yaparak gene evine girmedi. Toprağı eşeledi ve bana gözükmeyen delikten girere kayboldu. Tekrar deliği aramaya koyuldum ve gene başarısız olmuştum.

Öngörümde bir sonraki gün aynı adamı tehdit ediyor ve öyle konuşturuyordum. Ancak ben diğer mutlu insanları da gözlemlemek istedim ve bu sorgulamaya bir kaç gün ara verdim. Ertesi gün diğer mutlu insanları da gözlemledim ve hepsi yaşadığı yere farklı yollardan giriyordu ve bu yollardan ben giremiyordum. Bu epey bir şaşırtıcıydı.

Ağzının ortasına yumruk çakmaktan bir öngörüyle vazgeçtiğim adamı evine doğru giderken bir köşede sıkıştırdım ve ona karşı farklı bir tavır sergiledim. Bu sefer nazik bir şekilde bu mutluluğun nedenini sordum. Adamın cevabı hemen hemen öngörümdeki gibiydi. Tek farkı bu sefer gergin bir şekilde kesik kesik değil de düzgün ve net bir şekilde söylemiş olmasıydı. Adamın dediğine ve başkasından duyduğuna göre, hayatından bıkmış o, ben ve ona bunu anlatan adam gibi insanların yapması gereken şey, istemedikleri hayattansa görmek istedikleri hayatı görebilmek ve o hayatı yaşayabilmek için kendilerine bu hayata girebilmek için bir kapı açmakmış. Herkesin kapısının anahtarı kendisiymiş. Hiç kimse anahtarın isteği dışında başkasının hayal dünyasına giremezmiş. Ona kendi evimin farklı bir şehirde olduğunu söyledim. O da bunun bir önemi olmadığını şu an yaşadığım yerin kapısına yakın bir yerlerden kendi dünyama farklı bir pencere açmamı söyledi. Adama teşekkür ettim ve onu kendi dünyasına kadar geçirdim.

İlk işim yeni dünyama bir kapı yapabilmek için yurda gitmek oldu. Yolda bu işi düşündüm ve aklıma daha temiz yol geldi. Kendi dünyamın giriş kapısı yurdun kapısı olacaktı ve tek yapmam gereken anahtar olan kendimi o kapıdan içeri sokarken düşüncelerime doğru yöne çevirmekti. Ve bende bunu yaptım. Harikalar Diyarı’mdaydım. Uzun zaman sonra ilk defa gülümsemiştim. Mutluluğu bulmuştum. Mutluluğu bulduğum ilk andan itibaren aklımda iki kişi belirdi. Mutlu olmasını istediğim iki kişi.

Bu iki kişiyi düşündüğüm gibi ikisi de karşımda belirdiler. Onlara doğru koştum ve onları yere yıkacak bir güçle boyunlarına atladım. Sonsuza kadar onlarla yaşamak istedim. Geriye kalan her şeyi olması gerektiği gibi geride bıraktım ve bu yeni dünyamda ilk günümü mutlu bir şekilde geçirdim. Birileri yardım çığlıklarımı görmüştü ve sonunda mutluluğun formulünü buluştum.

Mutluydum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder