21 Ocak 2014 Salı

Seans

-Etrafına bak, ne görüyorsun?
-Hmm.. Hiçbir şey göremiyorum. Kapkaranlık bir yerdeyim. Ah! Şimdi bir ışık belirdi. Alev renkli bir ışık. Meşale sanıyorum. Şimdi bu meşalelerden her yerde var. Birbirlerinin gölgelerini yere düşürüyorlar. Mağara gibi bir yerdeyim.
-Bir çıkış yolu görüyor musun? Belki de alevleri takip etmelisin?
-Sırtımda sert bir yapı var. İleri doğru yürüyorum ve bir merdiven görüyorum. Her zamanki alışkanlığımla basamakları saya saya çıkıyorum. Yüzüncü basamağa geldiğimde daha doğal bir ışık etrafa sızmış bir şekilde toprağı aydınlatıyor. Çeşitli böcekler ve bitki kökleri görüyorum. Yoluma devam ediyorum. İki, üç, dört, beş derken on beşinci yüz basmağa geldiğimde artık güneş tamamen gözüküyor ve merdivende burada bitiyor.
-Şu an yeryüzünde olmalısın öyleyse. Şimdi neler görüyorsun?
-Etrafımda uçsuz bucaksız bir çöl var. Çölden başka hiçbir şey göremiyorum.
-Bir çıkış yolu bulmalısın.
-Pekala. Daha dikkatli bakıyorum ve upuzun bir ağaç görüyorum. Ağacın sonu gökte bitmek bilmiyor. Ağaca doğru yürüyorum. Bu sefer adımlarımı sayıyorum ama yüz binlerce adım atsam da ağaç ile aramdaki mesafe bir türlü değişmiyor. Gözlerimi kapatıp bir an kendimi ağacın yanında düşünüyorum ve gözlerimi açtığımda kendimi ağacın gölgesi altında buluyorum.
-Şimdi ne yapacaksın? Devam etmek için bir yol görüyor musun?
-Ağacın gövdesinde bir kapı görüyorum. Kapıya doğru yürüyor ve kapıyı itekliyorum. Kapı açılıyor ve kendimi odundan bir asansörde buluyorum. Asansörde tek bir düğme var ve ben ona basıyorum. Asansör yavaş yavaş yukarı doğru çıkıyor. Etrafımda dört küçük pencere var ve dört pencerede de birer dürbün var. Bu dürbünlere teker teker gözlerimi koyuyorum. Birinde kar, birinde yağmur, birinde güneş ve diğerinde ise sis var. Bu dört farklı güzelliğe zaman ayırırken asansör duruyor. Kapıyı açıyor ve dışarı çıkıyorum. Adım attığım zemin yumuşacık. Bulut gibi  ama kıpkırmızı. Buluttan bir kırmızı halının üzerinde yürüyor gibiyim.
-Halının sonunda ne var?
-Halının sonunda bir kapı var ve ben kapıya doğru ilerlemeye korkuyorum.
-Bu kapı senin çıkış kapın, ona doğru ilerlemeli ve korkunla yüzleşmelisin.
-Korkumla yüzleşmeyi reddediyor ve kendi dünyamda yaşamaya devam etmek istiyorum.
-O kapıya yürümelisin. Bunu kendin için yapmalısın.
-İstemeden de olsa kapıya doğru yürüyorum. Yavaş ve çekingen adımlarımla halının sonuna erişmemek için elimden geleni yapıyorum. Kapının ardındaki hayatı görüyorum. Acısıyla tatlısıyla kendi tarzında bir güzellik yatıyor. Ne yapacağını bilen kişiler için bir cennet, başıboş bir sandal gibi olanlar içinse bir cehennem görüyorum. O cehennemde yaşamaktan korkuyorum.
-Ama sen ne istediğini biliyorsun ve benden bu yüzden yardım istedin. Şimdi o kapıyı aç ve çık bu dünyadan.
-Kapıyı açıyorum. Çıkmadan önce ardıma bakıyorum. Ardımdaki dünya birbirinin üzerine katlanarak üzerime doğru geliyor. Kırmızı bulutlara bakıyorum. Artık kan rengi lavlarla beni yakmaya gelen bir göl. Korkuyor ve tek çıkış yolu olan kapıya dönüp kendimi dışarı atıyorum...
...
-İyi misin?
-Evet iyiyim. Teşekkür ederim. Benden asla vazgeçmeyip, bana sırtınızı dönmediğiniz için teşekkür ederim.
-Bana güvendiğin için ben teşekkür ederim. Kendine iyi bak Deborah.

2 yorum:

  1. bu çok güzel bir hediye oldu, çok hoşuma gitti :') hatta sanırım aldığım en anlamlı hediye dksakjdsj arada bir sana küçük sürprizler iyilikler yapayım da sen de hediyele beni jaskjdsakj

    teşekkür ederim :'')

    YanıtlaSil