24 Ocak 2014 Cuma

Etrafımda birkaç kişi var ve hepsinin sırtı bana dönük. Kimi sevgilisinin koynuna yatmış, dudaklarından hafif bir melodi yayıyor. Kimisi yalnız başına oturmuş ve kulaklıklarını takıp yan tarafındaki kadının hafif melodisindeki şarkıyı dinliyor ve kim bilir bundan kaç sene sonra birbiriyle tanışacak olan bu ikili belki de birbirlerinin suratlarına bile bakmayacakları şekilde kavga ettikten sonra ayrılacaklar. Ya da evlenip hayatlarını mahvedecekler. Çünkü ben çok fazla insan tanıdım ve bunların arasında çok fazla evli insan vardı. Kimi zaman mutlulardı ama çoğu zaman yalnızlardı. Evliliğin yalnızlıktan kaçmak olduğunu düşünenler evliliklerinin tutkusundan yoksun döneminde evliliğin aslında yalnızlıktan kaçış değil yalnızlığa dalış olduğunu anlıyorlar.

Arada sırada omzuma konan bir kaç kuş oluyor ve onlara bir tepki vermiyorum. İstesem de verebileceğimi düşünmüyorum. Aslına bakarsanız arada sırada istiyorum ve hiçbir tepki veremiyorum. Buraya sabitlenmiş ve yere kök salıyorum. Keşke gerçekten de kök salabilseydim. En azından hareket anlamında bir şeylere sahip olurdum. Kök veya dal uzatmak gibi...

Ailesiyle beraber parka gelmiş çocuklardan biri annesinden dondurma istiyor ve havanın soğuk olduğunu çocuğuna nazik bir şekilde belirten anneye rağmen, çocuk ağlayıp zırlamaya ve yoğun bir nankörlük tufanını harekete geçirmeye başlıyor. Bir süre bağrışmalar, çığrışmalar, ağlamalar, hıçkırmalar ve zırlamalar eşliğinde devam eden bu tufan, diğer tüm felaketler gibi sona eriyor. Bitmek bilmeyen tek felaket ise yaşam dedikleri sonsuz işkence.

Bir kaç kedi dolaşıyor. Ardından bir kaç köpek onu kovalıyor. Bu saçma döngüye ne zaman başladıklarına dair bir fikrim yok ve artık merak da etmiyorum. Asla gideremeyeceğim bir meraka sahip olmak beni yormaktan başka hiçbir şeye yaramıyor ve bütün gün ayakta duracağımı da hesaba katacak olursak, böyle bir yorgunluğu gereksiz yere taşımam için bir sebep göremiyorum.

Bir sürü genç gülüp eğleniyor ve tufanı bastırıyorlar. Tufan dağıldıktan sonra gençler de dağılıyor. Sevgililer farklı yöne doğru ilerliyor ve gece oluyor. Şarkısını dinlerken uyuyakalmış olan bir genç ve dinleyecek bir şarkısı, kalacak bir evi dahi olmayan bir başka adam ile beraber gecenin yalnızlığında burnumu dahi kaşıyamadan öylesine dikiliyorum. Aklıma tek bir şey geliyor. Ya hiç kimse benim burada olduğumu bilmiyor ya da herkes beni görmezden geliyor. Çünkü orada hepsi bana sırtını dönmüş, tüm bu hayat senaryoları içerisinde bir role bürünerek ve belki de alttan alttan bana gülerek oturuyorlar. Bu düşünce beni çok rahatsız ediyor. Ama elden ne gelir ki? Ben sadece ilgi kaynağı üzerine sıçan kuşlar olan, yıkıma yüz tutmuş aptal ve yalnız bir heykelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder