27 Şubat 2014 Perşembe

Tepkisiz

Dünyanın henüz balta girmemiş, her gördüğü yere para gözüyle bakan insanlarca keşfedilmemiş bir ormanın tam ortasında yaşayan ve çevresindeki her şeye karşı duyarlı olan bir kabile varmış. Bu kabileden bir ailenin çocuğu olmuş. Çocuk doğduğunda ne ağlamış ne gülmüş. Herhangi bir tepki vermeden öylece durmuş. Kabile ayaklanmış ve ellerinden gelen her şeyi yapmış. Her türlü şifa verici bitkiyi denemiş, her türlü töreni uygulamışlar. Kendi inançlarınca dualar etmiş ve kendi tanrılarına yalvarıp yakarmışlar. Ancak çocuk hiçbir tepki vermeden büyümeye başlamış. Bu sırada kabile, yıllar sürecek olan tartışmalarına başlamış. Kabile halkından hiç kimse daha önce dışarıya çıkmamış. Ancak her daim bir kaç kaşif dışarının teknolojisiyle ilgilenirmiş. Bu sayede dışarıya dair bilgileri varmış. Düşünmüşler, taşınmışlar ve bir karara varmışlar. Onlar gibi çevrelerindeki her şeye tepki veren insanların böyle bir çocuğu kabul etmelerinin olanaksız olduğuna karar vermişler. Kasabanın kaşifleri edindikleri bilgileri kullanarak bu çocuğu en yakın şehirdeki gündüz vakti insan çeken ancak geceleri bir kaç ayyaştan başkasını barındırmayan bir parka bırakmışlar.

"Bu hikâyeyi ben uydurdum." diye sözlerime devam etmek isterdim ama beni buldukları yerde bir takım çizimler varmış ve tüm bu hikaye kağıt benzeri bir şeyin üzerine resmedilmiş olarak bırakılmış. Hiçbir şeye fiziksel olarak tepki veremiyor oluşum bir gerçek. Ancak bir şeyi asla akıl edememişler ki böyle bir yola başvurmuşlar. İçimi. Ruhsal olarak verebileceğim tepkileri hiç düşünmemişler ve beni terk etmişler. Bu olaya hiçbir tepki vermiyorum ama aslında içimde bir şeyler beni kemiriyor ve ben çok üzülüyorum. Kendimi en iyi ifade edebileceğim şey olarak bu kelimeleri yazıyorum. Bu sayfaların ardına da benim hikâyem gibi resimlerden oluşan bir hikâye çizeceğim. Bu kelimeleri anlatacak olan bu çizimler benim duygularımı resmedecekler.

Uzaklardaki beni terk eden ailem. Size bir kaç sözüm var.

Doğuşumun üstünden yıllar yıllar geçti ve ben hiçbir şeye tepki vermeden yaşamaya devam ediyorum. Yakın zamanda bana bakan ailemden babamı kaybettim. Çok ama çok iyi bir insandı ve bunu sizin aksinize bana bakarak ispat etti. Ve gerçekten de benim için elinden geleni yaptı. Onu kaybettiğim zaman hiçbir fiziksel tepki vermedim. Ama size hissettiğim üzüntüyü ne bu kelimeler ne de resmedilen hikâye anlatabilir.

Bundan bir kaç ay sonra bir kardeşim oldu. Bir kız. Gerçekten çok mutlu oldum ama ne yazık ki bunu ifade edemedim. İlerleyen senelerde sizin gibi o da beni anlamaz diye çok korkuyorum ama bir yandan, içimden gelen bir ses, bir his ona güvenmemi söylüyor ve ben buna tutunuyorum. Çünkü gerçekten çok mutlu oldum. Üzüntümün üzerine gelen bu mutluluk acımı biraz olsun hafifletti.

Size daha bir çok hikâyemi anlatabilirim ama kendimi daha fazla üzmek istemiyorum. Bu satırları yazarken gözlerimden yaşlar dökülüyor. Sanırım bir tepki vermeye başlıyorum. Hayatımda ilk defa tepki veriyorum ve bu da derin bir üzüntüm yüzünden oluyor. Bu beni mutlu etmiyor. Beni mutlu eden şey tepkisiz doğmam. İyi ki tepkisiz doğmuşum ve iyi ki beni başka bir aileye vermişsiniz, çünkü sizin gibi tepkili olmaktansa kendim gibi tepkisiz olmayı tercih ederim. Bunu her zaman yaparım. Artık size elveda deme zamanı geldi. Umarım asla görüşmeyiz. Kendinize bensiz bakın.

.
.
.

Onların bana yaptıklarına rağmen, ben onlara bir hediye bıraktım. Aslında tepki vermemiş olmama rağmen tepki verdiğimi düşünsünler istedim. Belki mutlu olurlar dedim. Belki dedim... Bu mesajı çoğalttım ve dört bir yana elimden geldiğince dağıttım. Denizlere şişeler bıraktım. Kuşların bacaklarına kağıtlar sardım. Ve mesajımın iletileceğini umarak hayatıma devam ettim.

Tepkisiz bir tepkiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder